- yüzyıl öncesinde çocukların gerek fiziksel gerekse ruhen yetişkin bir birey olmadığı gözardı edilerek her türlü işte çalışması beklenmekte, biraz iyi beslenme ve ilgiyle önüne geçilebilecek çocuk ölümleri o dönemlerde normal karşılanmaktaydı. Çocuğun korunması ve gelişmesi, ulusal veya uluslararası kurumların kontrolünde değil sadece ailelerinin takdirine bırakılmaktaydı. Bu durum da ulusal veya evrensel bir sorumluluğun aksine ihmal ve kötüniyete açık bir hal almaktaydı.
Bu durum ilk olarak 1894 yılında Belçikalı, avukat ve profesör olan Jules de Juene tarafından çocukların korunması için uluslararası bir örgütlenmenin gerektiği, şeklinde ifade edilmiştir. Daha sonrasında diğer ülkelerin çocuk haklarının korunması gerektiğine dair farkındalık üzerine gerçekleşen gelişmeler neticesinde 26 Eylül 1924 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün de öncülüğünü yaptığı Çocuk Hakları Bildirgesi hazırlanmıştır.
Ancak sonrasında patlayan 2. Dünya Savaşı nedeniyle bildirge, sadece hazırlanmakla kalmış hiçbir fiili yararı gerçekleşmemiştir. 1948 yılında BM Genel Kurulunda imzalanan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” çerçevesinde tekrardan Çocuk Hakları Bildirgesi hazırlanmışsa da yine istenen sonuca ulaşılamamıştır. Çünkü bildirgeler, ülkeler için bir temenni statüsünde görülüp bildirgeye uyulmaması ihtimalinde hiçbir hukuki sorumluluk doğurmamaktadır. Bu nedenle dünya genelinde çocuğun temel haklarını tanıyan ve bunları koruyacağının taahhüdünü veren bir yazılı sözleşmeye ihtiyaç vardı. Bu nedenle 1978 yılında Çocuk Hakları konusu ciddi bir şekilde ele alınarak Birleşmiş Milletlerin bazı organları ve birçok STK tarafınca çok kapsamlı bir sözleşme hazırlanmaya başlandı. Bu sözleşmenin çocukların Magna Carta’sı şeklinde yapacağımız bir betimleme yanlış olmayacaktır. Çocukların Haklarına dair hazırlanan ilk sözleşme olan “Çocuk Haklarına dair Sözleşme” 20 Kasım 1989 yılında BM Genel Kurulunda oy birliği ile kabul edilmiştir. 20 Kasım günü günümüzde halen Dünya Çocuk Günü olarak kutlanmaktadır.
Peki sözleşmenin diğer bildirgelerden farkı neydi? Artık bu sözleşmeyi imzalayan tüm ülkeler kendi kanunlarını bu sözleşme çerçevesinde oluşturup düzenlemeyi taahhüt ediyorlardı. Ülkelerin, vermiş oldukları taahhütlerine rağmen kendi hukuk sistemlerinde çocuk haklarına yer vermeyecek olmaları, uluslararası hukuk kapsamında sorumluluklarının doğmasına neden olacaktır. En son 2015 yılında Somali ve Güney Sudan’ın da sözleşmeyi imzalamasıyla dünyada imzalamayan tek devlet olarak Amerika Birleşik Devletleri kalmıştır.
Türkiye Çocuk Haklarına verdiği değeri bir kez daha göstererek 26 Ocak 1990 tarihinde imzaya açılan sözleşmeyi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamıştır.
PEKİ SÖZLEŞME ÇOCUKLARA DAİR HANGİ HAKLARI İÇERMEKTEDİR?
Sözleşmenin amacı çocukların temel haklarını belirleyerek bu hakları her ülkenin kendi siyasi, ekonomi ve kültürel yapısıyla özdeşleştirerek kendi hukuk sistemlerinde benimsemesini sağlamaktır.
Sözleşme, iç hukuk kurallarına göre erken yaşta reşit olma hali hariç 18 yaşından küçük her insanı çocuk olarak kabul etmektedir. Çocuk sayılacak kişiler arasında ise din, dil, ırk, cinsiyet, engellilik gibi hiçbir farklılık gözetilmeksizin hepsinin eşit olduğunu dile getirmektedir. Bununla birlikte temel ilkeleri arasında Yaşama ve Gelişme Hakkının olduğunu; bu hakkı yerine getirmek için devletler başta olmak üzere herkesin azami özeni göstermesi gerektiğini öngörmektedir.
Ayrıca çocuk için alınacak her kararda Çocuğun Yüksek Yararı birinci öncelik olarak göz önüne alınması gerekmektedir. Bu nedenle çocuğun görüşlerine her zaman değer verilecektir. Bununla birlikte çocuğun sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi, kendini geliştirmesi ve çocuk işçi çalıştırma başta olmak üzere her türlü çocuk istismarından korunabilmesi için gerekli her türlü kurumu oluşturmayı, gerekli hizmetleri faaliyete geçirmeyi ve alınması gerek tüm tedbirleri almayı devletlere sorumluluk olarak yüklemiştir.
Fatih Can KESEMEN
Avukat